7 Nisan 2009 Salı
CEMİYET-İ İSTİKLAL; " Biz Allah'ın İslam'la Şereflendirdiği Bir Cemaatız! Allah'ın Bahşettiği İzzetin Yerine Başka Bir Şeref İstemeyiz!"
DAVAMIZ NEDİR? “-İddianın cemaat hesabına aldığı şekle dava denir.” “İslâm’a Davet” Kur’an-ı Kerîm’in nâzil olmasıyla, “Davası” ise; Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicret etmeleriyle başlamıştır.” Hicretin İslâm takviminde sıfır noktasını teşkil etmesi bu yüzdendir. İslâm davasını dava haline getiren Müslümanların, göç etmeleri, yer değiştirmeleri değil; bulundukları yeri ellerinde tutmaktan caymayışları, yani ufuk olarak Mekke’nin fethini tayin etmeleridir. “Türklerin Türk, Türkiye’nin Türkiye olması bu ufkun içindedir.” Neden?; ”-Kostantiniyye(İstanbul) elbet fethedilecektir. O’nu fetheden kumandan ne güzel kumandandır. Ve O’nun ordusu ne güzel ordudur.” Hadis-i Şerifi mana-i mucibince. “Tarih sahnesinde bir yer bulmasını İslâm’a borçlu olan Türklerden başka, Araplar dahil, ikinci bir millet yoktur.” “Yerküre üzerinde vatan olma vasfını İslâm’dan alan yegâne ülke Türkiye’dir.” Nasıl Mekke’yi müşriklerin vatanı saymamız İslâm’ın inkârı anlamına gelirse, İslâm’ı inkâr etmeden Türkiye’yi de Türklerin vatanı olmaktan çıkaramayız. “Dünyada bir İslâm davası kaldıysa, bu dava Türkiye’nin “DAR’ÜL İSLAM”(İslam Yurdu) olup olmadığı davasıdır.” “Türkiye’nin bir mozaik manzarası arz ettiği doğruysa tez vakitte parçalanıp dağılacaktır.”, “Türkiye’nin varlığını devam ettirmesini isteyen herkes onun yekpare bir beton kütlesi-TEK MİLLET- manzarası arz etmesini sağlayan işin içine girmelidir.”, ”Herkes bu çerçeveyi esas alarak vatan haini olup olmadığını kendine sorsun.” “Vatana ihanet hususu tamamıyla itikada taalluk eden bir husustur.” Yazdığımız son cümlenin taşıdığı hükmü hiçbir hainin tasdik etmeyeceğini biliyoruz. Çanakkale şehitleri için;”BEDR’İN ASLANLARI GİBİ ŞANLI İDİ” boşuna söylenmiş bir söz değildir. O kadar değildir ki; “TÜRKİYE’NİN İSTİKLALİ ALEYHİNE İŞLENEN HER CÜRÜM İSLAMİYET ALEYHİNE İŞLENMİŞ SAYILIR.”, “Türkiye’de Müslüman’ım diye ortaya çıkan insanların tutumları hiçbir bakımdan bizlere şevk vermiyor.” ”Aradığını bulamamak çabalamaktan geri durmaya sebep olmayacak.” Hiç hatırdan çıkarmamak gerek; “İBRAHİM ALEYHİSSELAM TEK BAŞINA BİR MİLLETTİ. TEK BAŞINA BİR ŞEY OLAMAYANIN İÇİNDE YER ALDIĞI GÜRUH DOLAYISIYLA BİR ŞEY OLMA İHTİMALİ HİÇ YOKTUR.” Selam ve Dua ile… CEMİYET-İ İSTİKLAL ADINA; Mekke-i Mükerreme 26.Zi’l-ka’de.1429 (24.Kasım.2008)
"İLLA DİRİLİŞ..." / M. Said Yakut
Aradığını bulmak için kendini kaybetmeye başlayan bir toplum hiç/yok gibidir. “Hiç” “yok”tan iyidir kifayetiyle, varoluş gerçeklerini nihilizme(hiçciliğe) zımbalayan bir toplum ilah’ını aradığı karanlıklarda yitip gider. Kendi miracına tırmanırken bile kullandığı basamakları hep zirvede kalacakmış gibi bir bir kırarak yükselir. Düşerken ihtiyacı olan ayaklarını uçmak için takındığı kanatlarına kurban eder. Belki iyi ve yüksek uçarlar ama düşmeyi asla beceremezler. Çakılırlar…Bütün yıldızların kendisinde parıldadığını savunan bir toplum, belirsiz korkular yaratan zifiri karanlıklarla örtünmüş demektir.
Sanrılara karşı ruhuna diz çöktüren bir toplum…
Uyandığında iki elini kendini boğmak üzere boğazında kenetlenmiş bulan bir toplum…
Ruhunu ve beynini zehirli sülüklerle aşındıran, “yok” olma korkusuyla “var”lığını “hiç”likle bütünleştiren bir toplum…
Hiç yok’tan iyi bir toplum.
Kendi cerahatinden ürettiği larvaları, Allah’ın (Müntakim-intikam alıcı)sıfatını zorlayan bir intikam hissiyle ejderhalara dönüştürerek gördüğü her karaltıyı düşman bilen bir toplum sadece korku üretir.
Korkusundan asamadığı düşmanına karşı elinde ilmeklenmiş iple dolaşan ayartıcı cellâtların yaltaklandığı karanlıklar, bütün yıldızları sefalet çukuruna süpürerek söndürüyor.
Ruhu terbiyesizleştiren, aklı sersefil haşereliklerle aşındıran, bedeni işaret hayvanlarına özendirerek aşağılaştıran, meyvesi olduğu ağacın köküne zehir damlatarak darağacına dönüştüren, kuduz salyalı saldırganlıklarla korkuyla şecaat arz eden ruh ayartıcılarının, aya karşı uluması ayın aydınlığından duyduğu rahatsızlıktandır.
Hilalin bir tırpan gibi bilenip başları biçmeye başladığı bir toplumda tarih, azametli günlere dönüş için kendini asla tekrarlamaz.
Bir çıbanın etrafını kaşımaktan duyulan hazzın yarattığı histeri, onu kaşıyan ellerde patlayıp kangrene dönüşünce, cinnet ve çıldırılar iktidar olur.
Birkaç sözcükten kurulmuş beş tümceyle iktidara talip olanların peşinden koşan bütün ruhlar hastalıklıdır. “Hiç”tir.
Düşmanını ararken kendini kaybeden ve yüzünde beliren ifadeyle en yırtıcısından daha da hayvanlaşabilen, ruhunu karanlık dehlizlerde bırakarak ateş böceklerinin kırpışmasını sökün sökün düşman meşalesi zanneden, ruhları köleleştirip aklı kinle ziyan eden bir toplumun kökünden dallarına uzayan bütün damarları çatlamıştır.
Böyle bir toplum nereye gidebilir?
Bir soran olur mu acaba “nereye bu gidiş” diye.
Şeyhlerin, müritlerin, mürşitlerin tek(ke)linde din, çoban yetiştirmekten çok koyun gütme mesleği olarak tebliğ ediliyorsa, partilerin, başkanların, liderlerin elindeki siyaset, milleti koyunlaştırma mesleği olarak icra ediliyorsa, patronların, kompradorların ve sömürücülerin elindeki para bu koyunları kurban olarak satın alma gücüne dönüşüyorsa, öğretmen, eğitmen, profesörlerin elindeki bilgi iyi kurban yetiştirmeyi amaçlıyorsa kimsenin kendisine dair bir sözü kalmamıştır.
Son sözü Allah söyler.
Aradığı ne varsa kendi kalbindedir insanın. İlah’ı ve şeytanı. İnkarı ve imanı. İtirafı ve bühtanı(iftirası).
Gittikçe küstahlaşan, birinin intikam adına canavarlaştığı, diğerinin ona nispetle kurbanlaştığı liderler siyaseti köle ruhların üzerindeki pazarlıklarla kızışıyor. Taraf olanlar birini diğerine, hiç yoktan iyidir tercihiyle “hiç”liği, tarafsız kalanlar da “yok” olmayı başka bir varlık hesabına dönüştürmeden tercih ediyorlar.
Cellat yaklaşmadan boynunu uzatanlar, celladın işini kolaylaştıranlardır.
Uyanmak için illa uyumuş olmak gerekmiyorsa, yeni bir diriliş için ölmeyi beklemek de gerekmiyor.
Geçmişiyle iftihar edenler, bugünüyle ar edecek kadar namuslu değillerse sövün geçmişlerine…
Çıbanın etrafını kaşımaktan haz duyanlar, elleri irinle bulanık, kanla kirlidir.
İlla diriliş…
Sanrılara karşı ruhuna diz çöktüren bir toplum…
Uyandığında iki elini kendini boğmak üzere boğazında kenetlenmiş bulan bir toplum…
Ruhunu ve beynini zehirli sülüklerle aşındıran, “yok” olma korkusuyla “var”lığını “hiç”likle bütünleştiren bir toplum…
Hiç yok’tan iyi bir toplum.
Kendi cerahatinden ürettiği larvaları, Allah’ın (Müntakim-intikam alıcı)sıfatını zorlayan bir intikam hissiyle ejderhalara dönüştürerek gördüğü her karaltıyı düşman bilen bir toplum sadece korku üretir.
Korkusundan asamadığı düşmanına karşı elinde ilmeklenmiş iple dolaşan ayartıcı cellâtların yaltaklandığı karanlıklar, bütün yıldızları sefalet çukuruna süpürerek söndürüyor.
Ruhu terbiyesizleştiren, aklı sersefil haşereliklerle aşındıran, bedeni işaret hayvanlarına özendirerek aşağılaştıran, meyvesi olduğu ağacın köküne zehir damlatarak darağacına dönüştüren, kuduz salyalı saldırganlıklarla korkuyla şecaat arz eden ruh ayartıcılarının, aya karşı uluması ayın aydınlığından duyduğu rahatsızlıktandır.
Hilalin bir tırpan gibi bilenip başları biçmeye başladığı bir toplumda tarih, azametli günlere dönüş için kendini asla tekrarlamaz.
Bir çıbanın etrafını kaşımaktan duyulan hazzın yarattığı histeri, onu kaşıyan ellerde patlayıp kangrene dönüşünce, cinnet ve çıldırılar iktidar olur.
Birkaç sözcükten kurulmuş beş tümceyle iktidara talip olanların peşinden koşan bütün ruhlar hastalıklıdır. “Hiç”tir.
Düşmanını ararken kendini kaybeden ve yüzünde beliren ifadeyle en yırtıcısından daha da hayvanlaşabilen, ruhunu karanlık dehlizlerde bırakarak ateş böceklerinin kırpışmasını sökün sökün düşman meşalesi zanneden, ruhları köleleştirip aklı kinle ziyan eden bir toplumun kökünden dallarına uzayan bütün damarları çatlamıştır.
Böyle bir toplum nereye gidebilir?
Bir soran olur mu acaba “nereye bu gidiş” diye.
Şeyhlerin, müritlerin, mürşitlerin tek(ke)linde din, çoban yetiştirmekten çok koyun gütme mesleği olarak tebliğ ediliyorsa, partilerin, başkanların, liderlerin elindeki siyaset, milleti koyunlaştırma mesleği olarak icra ediliyorsa, patronların, kompradorların ve sömürücülerin elindeki para bu koyunları kurban olarak satın alma gücüne dönüşüyorsa, öğretmen, eğitmen, profesörlerin elindeki bilgi iyi kurban yetiştirmeyi amaçlıyorsa kimsenin kendisine dair bir sözü kalmamıştır.
Son sözü Allah söyler.
Aradığı ne varsa kendi kalbindedir insanın. İlah’ı ve şeytanı. İnkarı ve imanı. İtirafı ve bühtanı(iftirası).
Gittikçe küstahlaşan, birinin intikam adına canavarlaştığı, diğerinin ona nispetle kurbanlaştığı liderler siyaseti köle ruhların üzerindeki pazarlıklarla kızışıyor. Taraf olanlar birini diğerine, hiç yoktan iyidir tercihiyle “hiç”liği, tarafsız kalanlar da “yok” olmayı başka bir varlık hesabına dönüştürmeden tercih ediyorlar.
Cellat yaklaşmadan boynunu uzatanlar, celladın işini kolaylaştıranlardır.
Uyanmak için illa uyumuş olmak gerekmiyorsa, yeni bir diriliş için ölmeyi beklemek de gerekmiyor.
Geçmişiyle iftihar edenler, bugünüyle ar edecek kadar namuslu değillerse sövün geçmişlerine…
Çıbanın etrafını kaşımaktan haz duyanlar, elleri irinle bulanık, kanla kirlidir.
İlla diriliş…