
Başlangıcından beri şiir başkaldıranların, baskıya, zorbalığa karşı koyanların sesidir. Haksızlığa uğrayanların bir haykırışıdır şiir. Bu yargılara iki yönden itiraz gelebilir. Önce şiir okuyucularının, şiiri önemli sayanların sayıca hep az oldukları, küçük azınlık teşkil ettikleri, oysa haksızlığa uğrayanların şiirle içli-dışlı olanlara kıyaslanamayacak kadar çok sayıda olduğu öne sürülerek baskıya karşı koyanların sesi olma vasfının şiire ancak temsili mahiyette yakıştırılabileceği söylenebilir. Hâlbuki bu düşünceler yanlıştır. Bir kere haksızlığa uğrayanlar çok sayıda değil, az sayıdadır. İnsanların çoğu görünüşte kendi karşılarında yer alanlarla işbirliği halindedirler. Kaldı ki insanların çoğu uğradıkları neyse ona “müstehak”tırlar. Doğru karşısında duyarlı olan, haklı olanın yerine getirilmesi için titizlik gösteren insanlar her zaman azınlıktadır. İnsanlar arasında üstün bazı değerlerin, bazı güzelliklerin, ortalama duyguların üstündeki bazı tatların peşinde olanlar aramakla bulunacak kadar azdır. Baskıya, zorbalığa karşı koymak bu az sayıdaki insanların işi olsa gerek. Doğrusu bu başkaldıranlar şiirin gerektirdiği içtenliğe ulaşabilirler.Şiirin başkaldıranların sesi olduğu yargısına bir başka itiraz da şiirin sunduğu gerçeklikle yeryüzünde yürürlükte olan gerçeklik arasında bir mesafe bulunabileceği, daha açıkçası insanın pek “ince” yanına seslenen bu sanatın dünyanın “katı” zorluklarıyla baş edemeyeceği, başkaldırı yükünün şiirin omuzlarına çok ağır geleceği biçiminde sunulabilir. Bu itiraza cevap verirken şiirin bizatihi bir “kılıç” olmadığı hususunu hatırlatmak isterim. Şiirin yapısı zaten bir eylem kılavuzu olmasına engeldir, eğer başkaldıranların sesi olmak bir hareketin sözcülüğünü üstlenmekse o hareketin niçin böylesine “dilsiz” bir sözü seçtiğine şaşılabilir.Şiir başkaldıranların, haksızlığa uğrayanların sesidir, evet; çünkü şiir çoğunluğun kabullerindeki hapishaneyi, herkesin rahatlık duyduğu değerlerdeki işkence aletini görebilme ayrıcalığına sahip insanların yakınlık duydukları bir etkinliktir. Şiir okumak bu büyük hapishanedeki kardeşlerin birbirlerinden haberleri olmalarına, işkenceye birlikte direnmelerine yarar.Şiir, kuralların kişiliksiz yapısını yıkmak isteyenlerin, her zaman bir tazelik olma imkânını arayanların, taze kalabilenlerin bölgesinde tutunmakta ısrar edenlerin sesidir. Yaşayan olmak, somut yaşama alanında kalmak, zorbaca benimsetilmek istenen kuralların dışında olmak demektir. Standart ölçülerin benimsenmesi, şiire düşman olmak, soyutlamaların yok edici bölgesinde erimek demektir. İçinde bulunduğu durumu zihnen doğrulamaktan başka çıkar yol bulamayan insan, yani bütün imkânın yaşanmakta olandan ibaret olduğunu kabul eden ve bu kabulü “tarihin akışı”, “objektif koşullar”, “insanlık ideali” gibi soyut, baskıcı kavramlarla haklılaştırmak isteyen insan, yeryüzündeki bütün pislikleri üzerine almaya hazırlanmış, bütün zorbalarla işbirliğine önceden razı olmuştur. Şiir ise peşin soyutlamaların uğruna somut hakikatleri feda etmez. (Şiir Okuma Kılavuzu’ndan) – İSMET ÖZEL