23 Aralık 2007 Pazar

AĞZINDA LAFI GEVELEME; "TÜRKMÜSÜN?","GAVURMUSUN?" HEMEN ŞİMDİ SÖYLE!..

Biz, mümtaz insanlar olduğumuzu beyan ediyoruz. Dünyada dini ile milliyeti yek vücut olan bir unsur vardır, onun adı da Türk’tür. Dinini başka ve milliyetini başka türlü yansıtamayan her kim olursa olsun Türk’tür. Türklüğe nereden geldiğin hiç; ama hiç önemli değildir. Önemli olan Türklüğe gelip gelmediğindir. Madem Kur’an, furkandır(Hak ile batılı ayıran); bizim de farkı fark etmemiz lâzım. Aramızdaki münafıkları da Türklüğe gelip gelmediklerini fark ederek fark edebiliriz. 500 sene öncesinden itibaren, Avrupa’da ihtida edene, Müslüman olana, “Türk oldu” denildi, “Arap oldu” denilmedi. Türk odur ki, dini böyle olduğu için milliyeti de böyledir, milliyeti böyle olduğu için dini de böyledir. Din ve milliyet farkı gözetirsen Türk olamazsın. Türk’ün tarafına geçemezsin. Çünkü adam ben Müslüman’ım ama Arnavutum dediği zaman dünya şartları onu, kendisi istese de istemese de, gayrimüslim planların bir parçası haline getiriyor. En son vakıa: Kuzey Irak’tan Ankara’ya gelen heyetteki Kürtlerin çoğunluğu İslamcı teşkilatların temsilcileriydi. Her tarafın Müslüman olsa, Kürtlüğü işin içine kattığın zaman mecburen gayrimüslim insanların, gayrimüslim hakimiyet dünyasının bu bölge için tasarladığı şeylerin gereğini yerine getirmek zorunda kalıyorsun. Türk olmadığın zaman gayri-Müslîm âlemin dümen suyuna girmeden dünya nimetleri istikametinde mesafe kat edemiyorsun. Ne kadar sıkı Müslüman olursan ol. İman’da , Türklük de azalır veya çoğalır yani biz Türklüğü ırki bir temele oturtmuyoruz. Türklük tarihi bir rol’dür. İnsanlar Türklerin tarih sahnesine çıkması dolayısıyla Türk olurlar veya olmazlar. O manada etnik kökeni ne olursa olsun insanlar kendilerini “Türk” olarak adlandırabilirler. İşte “kalın Türk” incelmeyi reddetmiş olan Türk’dür. Çünkü biz kafirle çatışmayı göze alan Müslüman’a Türk diyoruz. Aslında bugün Müslüman olarak ortaya çıkıp da kafirle önce uzlaşmak sonra da onun hizmetine girmek isteyen aramadığın kadar insan var.
“Midesine indirdiği her lokmanın karşılığını mensubu olduğu topluma geri iade etmeyen, vermeyen kişi o toplumda asalaktır” fikrinden hareketle; Dünyada sistem olarak tahakkümünü devam ettiren “kapitalist – materyalist” döngü, tarih içinde bir tek gerçek muhalif bölge ile karşılaştı o da Türkiye idi. Dolayısıyla bu dünya sisteminin reddi söz konusuysa bunu reddedebilecek değer ve kıymete sahip olanlar ancak “Türkler”dir. Bir kimse, ben Türküm; ama Müslüman(dindar) değilim diyorsa eğer, kendini ne kendine, ne de bir başka kişiye izah edebilir. Türk’üm; ama Müslüman(dindar) değilim diyen adam “bana ziraat bankası genel müdürlüğü verdiler” der gibi bir şey söylemiş olur. Ben Türküm; ama Müslüman(dindar) değilim demenin, modernlik cenahından bir işlevi dile getirmekten ötede bir mânâyı taşımadığını anlamak bir bilinç işidir. Dünya sistemi hakkında yeterli bilince erdiğimiz zaman görürüz ki, birçok denetim altındaki milletin yanı sıra, tesir sahası sıfıra indirgenmiş ve yetki gücü sair milletlerin tamamından düşük derecede seyreden bir “Türk milleti” ni icat eden XIX. asırda Avrupalılardır. Ben Türküm; ama Müslüman(dindar) değilim diyenler Avrupalıların icat ettiği Türk milletine mensup olmaktan gurur duyabilirler. İki Türklük arasındaki fark zifafla, zina arasındaki fark kadardır.
(İSMET ÖZEL; İle Yapılan Mülakatlardan Alınmıştır)