21 Aralık 2016 Çarşamba

ENSAR-MUHACİR KARDEŞLİĞİ(TÜRK MİLLETİ) DÜŞMANI MÜNAFIKUNA, MEDİNE VESİKASINDAN;


Bismillahirrahmanirrahim, 

Onlar(Ensar ve Muhacir -r. a. ecmain-), insanların içerisinde tek bir ümmettir(millettir)'ler. 

Müminler, aralarında doğrulukla diyet ve fidyesini ödemedikleri bir borçlu veya fakir bırakmayacaklardır. Hiçbir mümin başka bir müminin kölesiyle ittifak etmeyecektir. Takva sahibi olan bütün müminler, müminler arasında fesat, düşmanlık, zulüm ve kötülük isteyenlere, kendilerinden olup da azıtanlara karşı olacaklardır. Kötülük yapan, zulmeden içlerinden birinin çocuğu dahi olsa, hepsinin elleri onun üstünde(ona karşı) olacaktır. Bir kafire kısas olarak, bir mümin diğer bir mümini asla öldürmeyecektir. MÜMİNE KARŞI KAFİRİ DESTEKLEMEYECEKTİR. Allah'ın teminatı birdir, en aşağı seviyede olanlar bile onunla himaye edilir. MÜMİNLER, BÜTÜN İNSANLARA KARŞI, BİRBİRLERİNİN DOSTU VE VELİSİDİRLER. Yahudilerden bize tabi olanlar için yardım ve iyi örnek vardır. Zulme uğramazlar. Onlara karşı kimse desteklenmez. Müminlerin sulhu birdir. Hiçbir mümin, karşılıklı denk ve adaletli olmadığı müddetçe Allah yolunda savaşta sulh yapamaz. Bizimle savaşan bütün gaziler birbirlerinin peşi sıra mükafatlarını alırlar. Müminler Allah yolunda döktükleri kanlarda birbirlerine eşittirler. Takva sahibi olan müminler, hidayetin en doğrusu ve en iyisi üzeredirler. Hiçbir müşrik Kureyş'e ait bir malı veya bir kişiyi himayesi altına alamaz ve onunla bir mümin arasında engel oluşturamaz. Kim bir mümini öldürürse, maktulun ehli kan hakkından vazgeçmedikçe, kısas yapılarak öldürülür. Bütün müminler böyle bir kişiye karşı yek vücut halindedir. ONUN ALEYHİNE KIYAM ETMEKTEN BAŞKA HİÇBİR ŞEY KENDİLERİNE HELAL OLMAZ. Bu sahifede yazanları(antlaşmayı) kabul eden hiçbir müminin, herhangi bir bid'at-fesat çıkarana yardım edip onu koruması helal değildir. KİM BÖYLE BİR KİŞİYE YARDIM EDER VE ONU BARINDIRIR-DESTEKLERSE, KIYAMET GÜNÜNE KADAR, ALLAH'IN LANETİ VE GAZABI O KİŞİNİN ÜZERİNE OLUR. BÖYLE YAPTIKTAN SONRA DOĞRULSA VE TÖVBE ETSE DE KENDİSİNE BİR FAYDA VERMEZ. 

"BİR ŞEY ÜZERİNDE NE KADAR İHTİLAFA DÜŞERSENİZ DÜŞÜN, SONUÇTA ONU ALLAH'A(C.C.) VE RASULÜ MUHAMMED'E(S.A.V.) BIRAKIN."

(Tezhib-i Siyer-i İbn-i Hişam: s. 124)         

19 Aralık 2016 Pazartesi

FAHİŞENİN DÜZEYİ Mİ, RAHİBENİN SEVİYESİ Mİ?


"Türk hayatı üç aşağı, beş yukarı bir sanat hayatıdır. Türk hayatının bekçiliğini bir burçta Baki Efendi, öbür uçta Karacaoğlan yapmıştır. Bu demektir ki, kendi topraklarında şekil ve renk kazanan Türk varlığı tercihlerinde tutturduğu seviyeyi dilinde ve diliyle yansıttı. Nece konuştuk biz Türkler? Halen nece konuşuyoruz? Okumakta bulunduğunuz yazının başlığında mezkûr sualde aynı kavramı işaret etmek kastıyla zikredilen iki kelimeden hangisi bizimdir? Düzey mi, seviye mi? Biz “biz” isek birimizin konuştuğu her şey yekdiğerimizde işe yarar bir hacim kazanmalı veya yekdiğerimizin hacminde işe yarar bir yer tutmalıdır. Yaramazlığı hoş görmemiz mümkündür; ama bu yaramazlığa taraftar olduğumuz anlamına gelmez. Tarafında olduğumuz mânâ müşterekliğidir.     

Bu yüzden hiç kimsenin gayr-i müslim dünya söz konusu olduğunda bu dünyanın öncelikle anti-Türk karaktere büründüğü gerçeğine dirsek çevirip itikadî kemali fark etmesine imkân yoktur. Ekmeğini küfre hâkimiyet hakkı tanıyarak yiyenler şimdiye kadar bu seviyesizlikleri sebebiyle kendilerince bir düzey tutturma oyunu başlattı. Bu oyuna galibiyet açlığı hisseden herkes girdi. Oyunu kuranlar İkinci Meşrutiyet’le müsavat isteyip aradıkları eşitliğe AKP vasıtasıyla kavuştu. İşte bu vetire içinde hiçbir meseleyi halletme kabiliyeti taşımayan cenabetlerin bütün sorunların çözümünü bulduğu bir Türkiye’de yaşar hale geldik. Bu yamuk Türkiye’nin taş çatlasa altı yıllık ömrü kaldı. Selçuklu saltanatından bu güne Türklüğün hiçbir meselesi halledilemedi. Zira Kur’an-ı Kerîm’in nüzul sebebine akıl erdirme niyeti gösteren bir tane olsun Allah’ın kulu çıkmadı. Türk topraklarında yaşayanların bindiği tahterevalli ne fahişenin düzeyinde, ne de rahibenin seviyesinde kaldı. İndi çıktı oyunundan başını alamayan zevat yüzünden Türk toprakları hüviyetine kavuşmuş Diyar-ı Rum’da Cumhuriyet ilân edilmesinin Ümmet-i Muhammet’in ikinci Hicret’i olduğu bilinemedi. Fahişenin düzeyiyle rahibenin seviyesi arasında yapılan tercih Türk tercihi değildir. Kâfirlerin müsaade ettiği kadar Müslümanlık… Mü’minler asla böyle bir Müslümanlığa rıza gösterenlerin seviyesinde değildir. Hiçbir çağda olmamıştır."

(İsmet Özel, 16 Aralık 2016)

Yazının tamamı; http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/Yazi.aspx?YID=1284&KID=62