17 Temmuz 2008 Perşembe
"LAİK DEĞİLİM ÇÜNKÜ MÜŞRİK DEĞİLİM"
Modern zamanlarda Müslümanların karşısına İslami ölçülere göre şu oranda veya bu üslupta Müslüman olmak gibi bir mesele çıkmış değildir. Liberalizm ölçüleri içinde Müslümanlar hem bir Müslüman hem de bir başka şey “demokrat, laik, sosyalist, ırkçı, feminist, çevreci v.s.” olmayı içlerine sığdırabileceklerini düşünecek kadar itikadi bütünlüğünü kaybetmiş duruma düşebilmektedirler. Yani modern zamanlarda kendine Müslüman diyen çok sayıda insan hayatlarına anlam veren ilke veya ilkeleri İslam’dan almaksızın yaşayışlarını düzenlemekte ve buna nihai noktada bir İslami gerekçe bulmakta veya belli belirsiz böyle bir gerekçenin bulunabileceğine inanmaktadırlar. Öyle kabul ediyorum ki bu türden insanların inançları cahiliye dönemindeki müşriklerin, İslam tebliğ edilmeye başlandığı zamandaki müşriklerin inançlarının bir anlamda günümüzdeki yansımasıdır. Yani bu insanlarda bir müteal(yüce, ulu) Allah inancı vardır, fakat hayatlarına yön veren ilkeyi Allah’ın emir ve yasaklarından almazlar. Daha da ötede, Müslüman olmanın yaşama alanlarının tümünü kapsayan gerekliliklerle yerine getirebileceğini bilmezler, bildirildiği zaman kabule yanaşmazlar. Müşrik inancının modern zamanlarda yaygınlaşmasında laiklik özel bir görev üstlenmiş durumdadır. Müslümanlığı ve laikliği aynı anda benimsemiş görünen kimselerde belirgin ve ayırıcı özellik ikili karakter taşır. Toplumun örgütlenmesi ve işleyişi hangi esaslar dahilinde yürütülmelidir sorusu sorulduğunda çağdaş müşrikler İslam kaynaklarının tek belirleyici olacağını reddederler. İkinci olarak, inançlarındaki toplumsal sorumluluk unsurlarını hesap dışı tutarlar. Yani bir yandan inanç ferdi bir olaydır ve insanların iç dünyalarının değerleri arasındadır; öte yandan da ferdi inançların hiçbir toplumsal yükümlülüğü olmadığı görüşüne saplanmışlardır. İlk bakışta bu iki yaklaşımın aynı kapıya çıktığı sanılabilir. Doğrusu her iki yaklaşımdan da istihal(başkalaşım, değişim) edilen sonuç Müslüman çoğunluğun boyunduruk altında tutulmasına, kafir hükümranlığının kolaylıkla kabul edilmesine varır. Fakat bu yaklaşımlardan birincisi, yani toplum örgütlenmesinin İslam dışı esasları belirleyici kabul ederek sağlanması kafirlerin müşrikleri yönetmesine yarar. İkinci yaklaşım, yani inancın toplumsal sorumluluktan arıtılmış olarak baskın kılınması da müşriklerin Müslümanlar üzerinde hakimiyet kurmalarına yarar. Körfez savaşı dolayısıyla Müslümanlar üzerinde bu katmerli operasyon pervasız ve fütursuzca uygulamaya sokuldu. Laikliği reddeden Müslümanlar için karşı çıkılacak taraf net ve belirgindi, ama aynı Müslümanlar yanında olmaları gereken taraf hakkında aynı netlikten rahatça söz edemezlerdi. Laikliği reddeden Müslümanlar için bir başka netlik de dünya hakimiyetine oynayan güç karşısında Müslüman kisvesi altında olanların hangi tavırlar içinde olduklarını açık seçik görme imkanı dolayısıyla doğdu. Bir bakıma dünyanın rububiyyet (ilahlık) iddiasındaki güçleri kendilerine tabi olanları sonuna kadar laikleştirdiler. Müslümanlar altından kalkılması güç bir temyiz gücü göstermek mecburiyeti altında kaldı. Dağınık ve örgütsüz olmalarına rağmen kafirlerin oyuncağı olmadıklarının ağırlığını hissettirdiler. Bunu nasıl yaptılar? Daha çok laikleşmiş ve nüfuzlu göründüğü halde çaresizliğini sergileyenleri yalnız bırakarak. Müslümanlar baskıcı güçlerin yedeğinde savunulan düşünceleri açıkta ve kirlenmiş bırakarak bir tavır ortaya koydular. Müesses nizamın korunmasında görev almayacaklarını belli etmek suretiyle susarak bir şey söylediler. Kazanç peşinde itikadi doğrularını eğip bükenlerin tek başlarına kalacaklarını belli ederek geleceğin zevahiri kurtarmakla inşa edilemeyeceğini lisan-ı hal ile dile getirdiler. Geçtiğimiz günler öğretici günler oldu. Müslümanlar laikliğin müşrik bir kafa yapısıyla nasıl yanyana, kolkola, içiçe ilerlediğini öğrenmekte büyük kolaylıklar elde etti. Bütün bu öğrenilenlerin tarlaya atılmış tohumlar olduğunu düşünebiliriz.İslam dünyası yeni şartlarda yeni bakış açılarına sahip insanların gücüyle beslenebilir. Bu yeni insanlar dünya zorbalarının telkin ettiği şirk ve dünyaya zincirlemenin alçaltıcı kirinden uzak durmayı başarabilirler. Bizim bugün yapabileceğimiz ömrümüz içinde belli bir İslami başarıya ulaşılamamış bile olsa başarı imkanının nakledilebileceğini sağlamaktır. Bunun ilk şartı da zalimlere yaranmaya çalışmakla İslami sorumlulukların yerine getirilemeyeceğinin bilinmesi ve bildirilmesidir. (Cuma Mektuplarından Alınmıştır – İsmet ÖZEL)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder