8 Eylül 2009 Salı

"YA (TÜRK) OL, YA ÖL!" Necip Fazıl (Rahimehullah)

Gözümüzde, nice zamandır, manevi alevler ve dumanlar içinde batan bir Türkiye vardı; ve ona 4-5 asır önceki hayatiyeti yanında o günkü veya bugünkü can çekişmesini anlatmak ve kurtuluş yolunu göstermek için dünya çapında büyük bir fikir hamlesine girişmekten daha aziz bir gaye düşünülemezdi… Velhasıl-ı kelam bu; ”Büyük Fikir Hamlesi”ne girişildi… Ne oldu?... Buz dağı erir gibi oldu ama, ortalığı çamur bastı. Öyle bir çamur ki, bul bakalım yolunu bulabilirsen… Teaddi, taarruz, hücum ve hamle, bizim gençliğimizden ziyade karşı tarafa geçti… Aş evimizin yemeklerini ancak camekanlarında seyretmekle pişirebileceklerini sananlar, bir taraftan “aceze basın” mahiyetinde davamızı helak ederken, öbür taraftan da aziz ve nazik gayeyi aksiyona dökme yolunda “partiler kurdular” ve artık belini doğrultması çok zor şekilde harcama ve alçaltma hamaratlığına giriştiler. Meydan yerini tenekeci, kalaycı, kurşuncu tarzında “ci, cı, cu” lar sardı… Sahte veliler enflasyonu önünde “Gerçek İrşad Makamının” bedeli ödenemez çapa yükseldi. “İçtihad” kelimesinin elifi üzerinde bile fikir sahibi olmayan haylazlar “müçteh-itliğe” yeltendi. İlahiyat fakültesi ve enstitüler, için için, vecdsiz ve haşyetsiz, “kısır mantığına göre fetva verici”, hususi bir mamul yetiştirmeye memur edildi. Diyanet;“rejim hürmetine” şeriat katli cinayet işlerini, Fransız ihtilalinin giyotinlerinden daha cömertçe yerine getirdi. Tasavvuf ve batın yolu aleyhtarı birtakım “vahhabilik karalamaları”, başıboşluk havası içinde kendilerine bir cereyan açma sevdasına kapıldılar. Ruhların gizli bir köşesinde, kemaline inanmadıkları şeriatı çürük kalaslarla payandalamak isteyen, böylelikle İslamı dışarıdan tamire muhtaç bir harabe kabul eden reformcular içten ve dıştan “İslam Fikriyatını” lekelemeye koyuldu. Dini yayınları “tefecilik pazarına” döndüren borsacılar peydahlandı. Saymakla, anlatmakla bitmez!... Ve bu hava içinde yokluğu bile şuurlaşmayan bir idare… Hafakanlar içinde bir millet, baskın, soygun, bozgun… Maddi ve manevi yıkım, ana-baba günü… Bu mu olmalıydı bunca yıllık çilemizin hasılası?... Bu oldu ve bunda da herhalde derin bir “Hikmet” tecelli etti… Bu Hikmet: “YA (TÜRK) OL, YA ÖL!” ihtarı…

Hiç yorum yok: