1 Kasım 2009 Pazar

"ANADOLUCULUK" Necip Fazıl (Rahimehullah)

“Anadolu… Türkün, gerçek ruh muhtevasını bulur bulmaz seyyarlıktan sabitliğe geçtiği ve ruh vatanıyla içiçe yeryüzü vatanını kurduğu büyük mana çerçevesi…” “Anadolu… Kıtalar arası tarihi hesaplaşmaların geçit meydanı, medeniyetlerin sergi evi, mahrem ve muazzam Asya’nın, Avrupa’ya bakan cumbası…” “Anadolu… Putların ve salibin binbir cümbüşü arkasından kendisini topyekün Hilale teslim eden ve onun davasını bütün dünyaya şamil bir aksiyon halinde güden asli ve asil unsur kadrosu…” “Ve nihayet Anadolu… Tarih boyunca cihanın en büyük mana ve madde imparatorluğuna dayanak vazifesini gördükten sonra, dört asırdır öksüz, mazlum, harap ve mahrum yaşayan; Bir asırdan beri de ihanetlerin en acıklısına uğrayan, derken ananevi tahammül ve tevekkülünün üstünde ruh eşkiyasının çatı kurduğuna şahit olan misilsiz çile ve işkence arsası...” “Halbuki Anadolu; Şehidler toprağı, gaziler bucağı, veliler ocağı…” “Nihayet Anadolu, her taşında bir Yunus Emre’nin oturduğu, her yolundan bir Yunus Emre’nin geçtiği, Hakk aşıklarının yurdu ki, minareleri, evleri, rüzgarları, ırmakları, kağnıları ve kalpleri hep “Allah Allah!” sesleriyle uğuldamakta…” “Böyleyken Anadolu; Suları bile “Allah deyu deyu” akarken, tam 90. yıldır kendi iradesiyle başa geçtiğini iddia eden istismar idarelerinin esiri olmak gibi, hayal ve efsaneye sığmaz bir gözbağcılığın, hokkabazlığın zebunu…” “Anadolu’nun yine 90. yıldır beklediği, böyle bir Anadoluculuk görüşü ona; kendi kendisini, kendi ukdesini, kendi kökünü göstermeye, kendi özünü ve yemişini kıymetlendirmeye, sırlarını çözmeye ve dostlarıyla düşmanlarını tanımaya memur, büyük fikir hamlesidir.” “Suları bile “Allah deyu deyu” akan vatanın, o mukaddes emanet çerçevesinin “Harim-i İsmet” inde, Anadolu düşmanlarını boğacak şuura yükselmedikçe, bilerek veya bilmeyerek, firavunların ehramlarına taş taşıyan esirlerden farksız yaşayacaktır. “Harim-i İsmet” imize kötülüğü sokanların aynı “Harim-i İsmet” de boğulmasıyla, Anadolu’nun ve Anadolu ruhunun büsbütün boğulması arasın da ihtimal payı olarak hiçbir mesele kalmamıştır. “Olmak mı, olmamak mı; İşte bütün mesele!.” “Annelerin gittikçe unutkan, habersiz ve nebat(bitki) hayatına namzet yavrular doğurduğu ve aziz manaların gittikçe ışıkları sönük bir liman gibi arkada kaldığı bu hengamede, sahipsizliğine rağmen ulvi bir sezişle hakkı gördüğünü bir şekilde belli etmiş bulunan Anadolu, elbette ruhi istiklal kahramanını içinden fışkırtacaktır. Onu bulması için, şuna veya buna bağlanması değil, mücerret bir hasretle yanması, yeter! Sadece şuur!...” “Hasret, vuslatın yarısıdır. İste ki olsun!”

Hiç yorum yok: